ÇOCUĞUNUZA BIRAKACAĞINIZ EN BÜYÜK MİRAS NEDİR?

Çocuğunuzla kurduğunuz iletişim tarzı ona bırakacağınız en büyük mirastır. Sürekli değişen dünyada, krizler ve beklenmedik olaylarda iletişim kabiliyeti yüksek çocuklar her türlü süreci bir fırsata çevirebilecek ve böylece sadece hayatta kalan değil, yaşayan, ilham veren, dünyaya katkı sağlayan bir yetişkin olabilicekler.

Peki iletişim tarzımızı yaralayan nedir? Tabiki çocuklukta duyduğumuz cümle kalıpları. Niyetler ne kadar iyi olsada, sonuçlar istediğimiz gibi olmayabiliyor.

7 yılı aşkın yaptığım koçluk görüşmeleri, anne baba eğitimlerim ve özellikle aile koçluklarında gözlemlediğim çok önemli bir durum var. Genel olarak işe yaramayan iki tür cümle kalıbı var.

Birincisi çocuğun daha iyisini yapması için;

Çocuğun her yaptığı şeyi eksik ve yetersiz görmek.

İkincisi bunun tam zıddı olarak;

Çocuğun her yaptığı şeye olağanüstü anlamlar ithaf etmek.

İkisi de aynı hiçbir farkı yok.

Nasıl oluyor da aynı oluyor?

Dilim döndüğünce anlatmaya çalışacağım.

İlk verisyonda eğer bir çocuğa 'senden bir şey olmaz' diyorsak, 'sen zaten anca bunu yap diyorsanız', bunun alt açıklaması şudur; 'Ancak çok iyi bir şey yapabildiğinde seveceğim seni söz' demiş oluyoruz.

İkinci versiyonda eğer bir çocuğa,' sen yaparsın', 'ay benim yavrum hep birinci, hep en iyisi 'diyorsanız, bunu alt açıklaması şudur; Yaptığın sürece seveceğim seni.

İlk versiyonun sonucunda binlerce farklı yaşam kurulabilir bununla birlikte bugüne kadar benim gözlemlediğim temel iki tanesi genelde şöyle;

1. Umursamayan, lakayt, saygısız ve öfkeli çocuk tipi. Dışarıya gösterdiği tüm vurdumduymaz tavırların ve tüm bahanelerin ardında. Benden zaten bir şey olmuyor, uğraşmaya değmez diyen bir çocuk haline gelmiş oluyor. Bu nedenle özel okula da gitse 30 tane özel öğretmeni de olsa, bin bir tane sosyal etkinliğe de katılsa gerçekten çocuktan gerçekten de bir şey olmuyor. Çünkü her şey var, çocuk yok! Özgüveni yok, öz sevgisi ve öz şefkati yok.

2. Yada çocuk aşırı derecede hırslanabiliyor (azim değil, hırs) ve 'sen görürsün, demek benden bir şey olmaz, en yüksek puan hangisi mühendislikte, mühendis olayımda görsünler' diyor. Okul bitmiş çocuk mühendis olmuştur, ofisinde kağıtları karıştırırken şöyle derken bulur kendini, 'sırf inattan gittim mühendis oldum şuna bak, istemiyordum bile'. Hani o gördüğünüz suratı bir karış, doktorlar, hemşireler, öğretmenler, her ne iş yapıyorsa işte, böyle oluşuyor iste.

Sonra aman canım tek ben miyim kimse yaptığı işi sevmiyor ki diye normalleştiriyoruz. Çünkü aileler aynı, çocuklar aynı, kontrol eden mekanizma aynı. Korkuyoruz. Korkutarak yaptıracağımızı sanıyoruz.

Gelelim 2. Versiyona çocuğun her yaptığı şeye olağanüstü anlamlar ithaf edilmesine.

Bu durumda gazlıyoruz habire, hiç yapamama hakkı tanımadan üstelik. Çocuk yapmazsa sevilmeyecek zannediyor, habire yapıyor, ilerliyor, yükseliyor, yükseldikçe yalnızlaşıyor. Hani kazanırsam, hani herşeyi bilirsem seveceklerdi diyor, o zaman neden yalnızım diye sorguluyor.

Hep diyorum, yoklukta zorluk ne kadar zorsa, varlıkta mutsuzluk çok ama çok daha zor.

İkisi de aynı kapıya çıkıyor yani, mutsuzluğa

Peki çocuğu sevmeyi koşula bağlamasak?

Mesela desek ki, seni yapabildiğinde ve yapamadığında seviyorum.

Denediğinde ve olmadığında seviyorum.

Denediğinde ve olduğunda da seviyorum seni güzel yavrum.

Emek vermekle ilgili ol hep.

Hak etmekle ilgili ol.

Keşfetmek öğrenmekle ilgili ol.

Kendine isteyeceğin her şeyi başkasına isteyecek kadar iyi bir insan olmakla ilgili ol diyebilsek.

Sadece demekle kalmasak. Bütün bunları biz hayatımıza daha çok alsak. Mutluluğumuzu bir şeylere bağlamasak. Biz önce kendimizi edilgen konumdan alıp, aslında hep etken konumda olduğumuzu farl etsek. Neler mümkün olabilir?

Çünkü bir şeyi olsun diye yapmak, işe yaramaz. Neden mi? Olsun dediğinde olan tek ve yüce Allah'tir. Biz olmasını dileyebiliriz, niyet edebiliriz, emek vermeyi ve olmamasını göze alabiliriz, olmadığında öğrenmeyi ve devam etmeyi seçebiliriz, tüm bunları yaparken insanı değerlerde, hakta ve adalette kalmayı seçebiliriz ve bilinmezdeki sevgiye ve merhamete ve güvene inandığımızda yol düşündüğümüzden daha güzel olabilir.

Çünkü bilmek Allaha, bilinmeyen de kalmak ve kabul etmek kula özgüdür. Her insanın kaderinin kendi çabasına bağlı kılındığını hatırlayarak, emek vererek ve yolda başkalarının da hayallerine ulaşmasına destek olarak.

Aşkla ve şükürle Hilal