Bu millet 'günahta gizli, kabahatte gizli' terbiyesiyle büyütüldü.
Sonradan 'Allah'ın bildiğini, kuldan ne saklıyayım' pervasızlığı ve 'şeffaflık' muammasına kapıldık. Neyin gizlenip, neyin aleni olacağı karıştı.
Kadın-erkek, çoluk-çocukta dinlenmedi.
Günah-ayıp, edep-adapta kalktı.
Mü'min olarak cehenneme, insan olarak COVİD-19' rağmen.
Hali pürmelalimizi şimdi televizyon ekranlarından, birde sosyal medyamız olmuştu, oradan taze taze, canlı canlı seyrediyoruz. Ardından birde, 'yok artık deniliyor'. Tamam oluyor mu böyle?
Birde, Meclis Televizyonumuz var. Oturumları izleme imkanımız var malum. Şeffaflık ya.
Şeffaflık, canlı yayın bazı muhterem vekiller tarafından unutuluyor mu acaba? Ya da bu ne hal?
Cümle alemin gözü önünde o ne öyle?
Hakaretlerin, fiili saldırıların görüleceği yer mi orası? Örneklik ve önderlik nerede?
Eskiden bunlar başka ülkelerde görülürdü de, hayretler içinde kalırdık. Şimdi biz seyirlik oluyoruz.
Ama, dostları kahrediyor bu manzaralar. Düşmanlar da kahkaha ile gülüyor.
Özellikle son 30 yılda artma eğilimi gösteren bu durumlarla ilgili olarak 2004'te yazdığım şiirimde şöyle demişim;
MEYDANLAR KİMİN?
Seçimin biri gidip biri geliyor.
Seçen ile seçilen kim bilinmiyor.
Geçim ile seçim sezilmiyor.
Hal böyle iken meydanlar kimin?
Yiğitlik numunesi erler geliyor
Yönetime talip adaylar geliyor.
Meydanlara yabancı canlar geliyor.
Seçime rağmen meydanlar kimin?
Meydanları renk renk flamalar süslüyor.
Sokaklarda tatlı vaatler gürlüyor
Mahzun kalan bayramlar bunu özlüyor.
Hüzne rağmen meydanlar kimin?
Yerlisi, yabancısı neler görüyor.
Bilen bilmeyen neler söylüyor.
Millet mahzun, işgüzarlar gülüyor.
Bu ayıba rağmen meydanlar kimin?
Umut pazarının metaı kaç para?
Milletten alınan tahsisat kaç para?
Meydanlardan taşan vaatler kaç para?
Kırık hayallere rağmen meydanlar kimin?
Sağlıcakla kalın.