Hayat dediğimiz bu uzun ince yolda, hepimiz izler bırakıyoruz. Kimi zaman bir dostun elini tutarak, kimi zaman bir yabancıya merhamet ederek… Ama asıl mesele, bu iyiliklere ve yapılanlara sahip çıkmak. Çünkü vefa, sadece verilen sözü tutmak değil; aynı zamanda bir minnettarlık duruşudur.
Bana sorarsanız, vefasızlık, insanın kendisine ettiği bir ihanet gibidir. Birine söz verip tutmamak, geçmişte bir iyilik görenin bugün o iyiliği unutuvermesi ya da bir dostun zor zamanında arkasını dönmesi… İşte bunlar insanın kendi vicdanına sırt çevirmesi değil midir?
Dik duruşun, insanlık onurunun bir parçası olduğuna inanıyorum. Bugüne kadar kimseye vefasızlık yapmadım ve yapmayacağım. Çünkü vefa, hem insanın kendisine hem de ilişkilerine karşı sorumluluğudur. Çizdiğim olumlu imajı, karakterimin aynası olarak görüyorum. Bu aynayı kıracak, üzerini karalayacak bir hareketin içinde olmayı reddediyorum.
Peki, insan neden vefasız olur? Bazen hırs, bazen unutkanlık, bazen de en tehlikelisi: vurdumduymazlık. Ama şunu unutmamalıyız: Vefasızlık bir kez bulaştı mı, insanın tüm bağlarını koparır. Dostlukları siler, güveni tüketir ve geriye bir avuç yalnızlık bırakır.
Hepimiz bir söz verdik bu hayata: İyi bir insan olmak. Unutmayın, bu sözün içinde vefa da var. İşte bu yüzden her adımımda, her kararımda, bu ahde bağlı kalacağım. Çünkü bir gün bizden geriye ne dostluklar kalacak ne de başarılarımız. Ama bıraktığımız izler, gösterdiğimiz vefa hep hatırlanacak.
Ahde vefa bir borçtur. Vefasızlık ise ruhun fakirliğidir.
Bu borcu ödemekten asla vazgeçmeyenlere selam olsun…