İZDÜŞÜM

Küçük bedeniyle dev adamın üstündeydi. Tam da boynunun üzerine, ata biner gibi oturmuştu. Adam hırıltılı sesler çıkarıyor ve giderek morarıyordu. Tombul elleriyle devin yüzünü bütün gücüyle tokatlıyordu. Vurdu vurdu vurdu, hıncını alamıyordu bir türlü. Kapının tam arkasındaydı yaşlı ve yorgun kucak:


-Aç ne olur, diyordu ısrarla. Kuzum… Gel yanıma…


Bir an gevşedi ve kaçmayı düşündü oradan. Adam bu fırsatı kaçırmadı, silkeleyiverdi çocuğu üzerinden. Yine gözlerini fal taşı gibi açmıştı. Çirkindi, sevimsizdi, iğrençti. Nefret ediyordu ondan, ölümüne nefret ediyordu, öldüresiye… Her nasıl olduysa koca bir taş peydahlandı çocuğun elinde. Yeniden adamın boynunu kıstırmıştı dizleriyle. Hiç düşünmedi bu sefer ve kulaklarını tıkadı dışarıdan gelen yaşlı ve yorgun kucağın fısıltısına.


Koca taşı indiriverdi devin kafasına. Bir daha indirdi, bir daha indirdi. Adamın çığlıkları karıştı kendi vahşi haykırışlarına.

-Al sana işte!

-Al sana!

-Al sanaaaaaaaaaaaaaa!

Bir çocuk kitabında görmüştü: 'Vücudumuzu Tanıyalım'. Kafaların içinde beyin vardı. Yarım yarım… Aynı ceviz gibi… Devin kafa kabuğu kırılmış, ceviz ikiye ayrılmıştı. Gözler halen fal taşı gibi açık, iki ayrı noktaya dikiliydi artık...


****


-Aç ne olur, diyordu ısrarla. Kuzum… Gel yanıma…


Kapı kapalıydı ama anneanne bir şekilde hissediyordu. Çocuk babasının üstündeydi. Boynunun üzerine oturmuştu. Onu öldürecekti, hıncını alamıyordu bir türlü. Biliyordu, Baba 'çirkindi, sevimsizdi, iğrençti'. O da nefret ediyordu ondan, ölümüne nefret ediyordu, öldüresiye... Kızını öldürmüştü, torununun annesini, canını ciğerini… Kızını koruyamamıştı, şimdi de emanetini kaybediyordu. Hiçbir şey yapamıyordu yine… Çaresizlik içinde kıvranıyordu o kapının arkasında…


-Aç ne olur, diye yalvardı yeniden. Kuzum… Gel yanıma…


Kendi kendine açıldı kapı. Dün akşam beraber okumuşlardı o kitabı: 'Vücudumuzu Tanıyalım'. Torunu cevize benzetmişti kafanın yapısını. Babanın cevizi ikiye bölünmüştü şimdi. Gudubet bakışlı o karanlık gözler iki ayrı noktaya dikiliydi artık...


****


-Anneanne, anneanne!

Yaşlı kadın ter içinde fırladı yatağından. 'Bir tanesi' ağlıyordu. Göz bebeği, her şeyi…

-Geldim kuzum, diye seslendi yan odaya hızla yönelirken.

Çocuk altına kaçırmıştı.

Hemen çıkardı ıslak pijamalarını, ılık suyla sildi temizledi vücudunu. Kurularını giydirip kendi yatağına getirdi kuzusunu.

Onun benzersiz yaşlı ve yorgun koynunun kokusunda, eridi gitti tüm kabuslar ve bu lanetli dünyanın tüm onulmaz acıları…