Karanlıklar içerisinde bir adam...

Saçı sakalı birbirine karışmış. Üstünde siyah bir pardösü. Aynı cümlelerin tekrarı dilinde. Önce önemsemedim. Bunca kalabalığın içinde hem ne dediğinden bana ne. Ama yok. Kulağıma çalınan o ses duy beni diyor. Duy ve dinle…

İstesem de duyuyorum, istemesem de.

'Allah kimseyi evladıyla imtihan etmesin' diyor. 'Allah kimseyi evladıyla imtihan etmesin!…'

Amin diyorum. İçimde bir acı hissederek. Kim bilir ne yaşadı ki acısı dilinden taşıyor. Ne yaşadı ki onu bunu umursamadan derdini dillendiriyor.

Sıcakmış, soğukmuş fikri değil. İlle içini yakan o ateş. İlle o dert…

İnsanlar da duyuyor olmalılar benim gibi. Ama kimse ve de hiç kimse derdine derman değil. Ne garip diyorum. Onca insan içinde kimsesiz. Onca sesin içinde sesi dilsiz…

'Hiç kimse yok kimsesiz

Herkesin var bir kimsesi

Ben bugün kimsesiz kaldım

Ey kimsesizler kimsesi!'

Demiş ya Cihan Sultanı Fatih. Dilime doluyorum o son cümlesini.

Ey kimsesizler kimsesi demekten alamıyorum kendimi. 'Duy' diyorum.

Sessizce ve yalvararak. 'Ne olur onu sen duy' diyorum. Duyduğundan eminim halbuki. Yine de bu cümleleri tekrar etmekten alamıyorum kendimi.

Ne zordur kim bilir.

Ah ne zordur insanın canımdan öte dediğiyle imtihan olması. Geceleri kokusuyla, sevgisiyle; gündüzleri varlığıyla güç bulduğunun bir gün ansızın hiç tanımadığı birine dönüşmesi. Annem dediğine, babam dediğine hakaretler etmesi. Her istediğini hakkı bilmesi. Sorumsuzca davranması. Önce gönülde sonra bedende yaralar açması. Çamura batması. Battığı çamuru etrafına sıçratması…

Zor olmalı illa ki.

Suç sadece evladın mı?

Vardır onun da hatası diyerek ihtimaller dizsem de güne geceye karşı.

Biliyorum ki içimden geçen şöyledir böyledir dediğim ne varsa farazi.

Olmamasını istediğim. Olması gerçeğinden imtina ettiğim. İnsanız sonuçta bugün bana yarın sana dedikleri bir gerçek de var nihayetinde. Kınamamak lazım.

Bugün kalabalıklar içinde bir adam gördüm.

Kimdir, necidir bilmiyorum. Kim olduğu da merakımın dışında zaten.

Sadece cümleleri kaldı bende. Hem öyle bir kaldı ki aklımda değil yalnızca, kalbime de yazıldılar. O söylemeseydi hiç yazmayacaktım bu satırları. Belli ki bana duyuran sizin de duymanızı istedi.

Anne olmak, baba olmak Allah'ın bir lütfu, kabul. Ama anne olduk ya da baba olduk diye de sorunlarımız kökünden çözülmüyor. İşin doğrusu bir çocuk sahibi olmanın sevincine hemen akabinde büyük bir emek ve özveri eşlik ediyor. Kimilerimizde bu sınırsız, kimilerinde kararınca, kimilerinde ise gıdım gıdım dediklerinden.

Tabi ki sahip olduğunuz sağlık ve diğer maddi ve manevi imkanlar da bir çocuğu yetiştirmek için gerekli. Fakat görünen o ki sahip olduğunuz imkanlar, o sınırsız emek, özveri bir yere kadar işe yarıyor. Bir noktadan sonra ne yapsanız kafi gelmiyor.

Ne söyleyeceksen söyle sadede gel diyenleriniz için sözü uzatmadan söyleyeyim. Demem o ki Allah'ın yardımı ve dilemesi olmadan değil bir çocuğu yetiştirmek, daldan bir yaprak bile koparamazsınız.

Bize düşen doğruyu en doğru şekliyle kırmadan, incitmeden, sözü eğip bükmeden söylemek, göstermek değil mi?

O zaman fazla söze hacet yok. Siz Nuh oldunuz diye çocuklarınızın size itaat etmesini bekleyemezsiniz.

Bu dünya yolculuğu böyle bir şey işte.

Herkes kendi yolunu seçiyor eninde sonunda.

Yol ki kimini cennete kimini de cehenneme taşıyor. Zorla güzellik olur diye emretmemiş rabbim. Öyle naif davranmış ki bize bırakmış tüm seçimleri.
Şimdi bir öğle sonrasının en güzel deminde ona methiyeler yazmak geliyor içimden.

Bulutları avuçlarımın içine alıp sevesim var. Biliyorum her şey o olduğu için güzel. Her şey ondan haber verdiği için güzel. Hatta olaylar ve hatta acılar bile o varsa güzel.

Değil mi ki olayları bizi kendine çağırmak için vesile kılıyor.

Değil mi her gecenin sonu gündüz. O zaman ona yönelmeli gecenin ve gündüzün içinde. Çünkü o kimsesizlerin kimsesi…

Çünkü o her kalbin ve tüm kalplerin maliki!