ÜÇLÜ HİKAYE I - ÇOCUK

Yediği okkalı tokatla, bisikletini yasladığı açık otopark duvarına doğru savruldu ilkin. Başörtülü kadın ha bire bağırıyordu:


Sen benim Ziyaa'mı sahapsız sandın herhal. İtin dölü seni. Urıspı çocugu.
Ziya hangisiydi ki… Biraz evvel çarpıştığı kızıl saçlı ve çilli çelimsiz oğlan? Çok şeritli bölünmüş geniş bir çevre yolu ile ayrılıyordu iki mahalle.


Yolun üst kısmı, 'zengin' sınıfına girmelerini sağlayacak herhangi bir birikimi olmayan, ancak asgari yaşam şartlarına sahip 'sabit gelirliler' tarafından işgal edilmişti. Memurlar, emekliler, öğretmenler, kadrolu işçiler, anadan babadan biraz şansı olanlar… Belki yarım asır öncesinde temeli atılmış, yirmi otuz yıl boyunca iyi niyetli başkanlarını beslemiş, kooperatif kökenli en az sekiz on bloklu, boz bulanık cepheli, birbirine benzer, betondan siteler… Şehre bir zamanlar uzak olarak addedilen, yıllarca etrafını kuşatan çamurlu sokakları anca asfaltlanmış, iki üç büyük marketin açılışı ile 'şah idi şahbaz oldu' zannedilen yerleşim yeri.


Yolun altı ise, her güne ayrı bir yaşam mücadelesi sığdıran 'açlık sınırındakiler'in bölgesi... Gündüzleri çıplak ayaklı çocuklar bir iki katlı kondular arasında koşturur. Kadınlar dar sokak aralarında toplaşır, kocalarına çocuklarına veya kaynanalarına verir veriştirir, arada bir kavga kıyamet kopar, saç saça baş başa, genç ve ergenler etrafına dizilir bu curcunanın (hiç işleri güçleri yokmuşçasına ki gerçekten yoktur ne işleri ne de açlıktan güçleri. Kıkırdarlar zaman zaman, laf atarlar birbirlerine. Kaş göz derken, bir iki çift kaybolur ortalıktan gizlice…

Geceleri de çoğu evde devam eder kavga gürültü. Bu sefer karı koca arasına çöreklenir varoşlulara has öfke ve bunaltı nöbetleri. Başta yetiremedikleri para olmak üzere, şikayet üstüne şikayet içeren haykırışlar tükenmeyecek gibi görünürken, arada çoluk çocuk payını alır bu huzursuzluktan, arada dedelere ninelere sataşılır… En nihayetinde ise, bir şiddet veya seks veya şiddet dolu bir seks faslı ile sızar kalır geçimsiz çift ve hemen ardından yorganlarının altında kör ve sağır taklidi yapan hane halkı.


Yolun alt ve üst kısmındakiler birbirlerinin alanlarına pek girmezler, gerekmedikçe. Ayrı dünyaların insanları olduklarını bilirler. Bu bilinç hali, yukarıdakilerde korku hatta ürküntü olarak beden bulur. Yolun altındakilerde ise sürekli kabaran bir öfke ve kin kaynağıdır.


Ne yazık ki ve aynı zamanda ne iyi ki çocuklar büyüklerden çok farklıdır. Hele hele küçük çocuklar. Henüz doğranmamış çocuklar, henüz budanmamış… Henüz doğrulmamış. Erişkinlere mıhlanmış saçma dogmalarla harmanlanmamış saf çocuklar… İşte o çocuklardan biri bizimkisi. Yukarı mahallenin sınır tanımayangiller familyasından. Aynen aşağı mahalledeki yaşıtları, diğer afacanlar gibi… Çevre yolunun altında, meskûn mahalin bir kilometre kadar ötesinde dar bir alt geçit bulunur, sadece yayalar için. Çocukların buluşma noktasıdır orası. Belki içgüdüsel olarak farklılıkları eritmek üzere bir araya geldikleri bölge.


Yediği okkalı tokatla, bisikletini yasladığı açık otopark duvarına doğru savruldu ilkin. Başörtülü kadın ha bire bağırıyordu:


Sen benim Ziyaa'mı sahapsız sandın herhal. İtin dölü seni. Urıspı çocugu.
O gün bisikletiyle çarpıştığı Ziya'nın yaşlı gözlerini fark etti uzaktan. Sitenin otopark duvarının ardında titreyerek seyrediyordu olanı biteni. Kadının sağ kulağından koparırcasına asılırken sırtına iki yumruk indirdiğini hissetti. Yere düşmüştü, bağırıp ağlamak istiyordu ama sesi çıkmıyordu. Hırsını alamayan adam iki tekme attı sol böğrüne. Nefesi kesilir gibi oldu. Hızla uzaklaşan ayak seslerinin ayırımına varamadı…