Saygıdeğer okuyucularım.
Yeryüzü ve içindekiler, gökyüzü ve içindekiler yani on sekiz bin alem insan için yaratılmış.
Bu kadar büyük ve geniş alemin içinde bir küçücük varlık olan insan; kaybolmaması, diğer varlıklar tarafından yenilmemesi, ham edilmemesi için yaratan elinden tutmuş. Ona yol göstermiş.
Bu sayede insan zayi olmaktan, telef olmaktan kurtulmuştur. Ancak; zaman içinde, ben rehber istemiyorum, rehberi de gereksiz görüyorum dediği zamanlar hayli olmuş. Bu tercihiyle insanın kendini kaybettiği görülüyor. Aynı zamanda kötü ve zalimce bir mirasta bırakmış.
Diğer varlıklar yaratılma özelliklerine göre hayatlarını sürdürürken, insan gösterilen yolu terk etmeyi tercih etmiş. Sonuç olarak; hem kendini, hem de diğer varlıkları acınası duruma düşürerek, nerede olduğunu düşünemez hale gelmiştir. Yolunu kaybetmiştir. Çünkü rehberi reddetmiş. Bunu daha açık bir ifade ile Allah'ı ve Peygamberi reddetmiş. İnkar etmediyse bile ciddiye almamış, inandım deyişinde samimi davranmamıştır.
İnkarcılığının, ciddiyetsizliğinin, samimiyetsizliğinin karşılığı olarak karşısına çıkan yollardan, hangisine gireceğini belirleyememiştir. İşin daha acı tarafı, anaforda olduğunu anlayamamadır. Gittiği yolun doğru, yaptığı işlerin isabetli, hal ve tutumunun cazibeli bir davranış olduğunu inanır hale düşmüştür.
Artık insan; tür itibariyle insandır ama diğer varlıklar gibi yiyen içen, uyuyan, zevkleri olan ve çoğalan vb. özellikleri olan bir varlığa dönüşmüştür. Hayatı bu dünyadan ibaret görüp, dünya ötesi hayatı kabul etmeme, niçin yaratıldığını, dünyaya neden gönderildiği gibi ulvi duyguları olmayan bir varlık olmuştur.
Bu, Yaratan tarafından arzu edilmeyen bir sonuçtur. Bunun için hep onun elinden tutmuştur. Peygamberleri vasıtasıyla hep ona yolun doğrusunu göstermiştir. Hep ona insanın değer ve kıymetini bildirmiştir. Hep ona insanlık onur ve şerefini korumasını öğretmiştir.
Bunlar görmezlikten gelinmemeli. Yolların çokluğu bir güzellik olarak görülmemeli. Labirentte dolaşmanın ne denli zahmet verici olduğu bilinmeli. Ne denli can sıkıcı olduğu anlaşılmalı. Onu bir eğlence olarak görmek, bilmece-bulmaca olarak düşünmek telafisi zor dorum demektir.
Ben de Müslümanım diyenler açından durum böyledir. Müslümanlığı kabul etmeyenler, ya da Allah, Peygamber ilişkilerinde, olması gerekenin dışında bir düşünce veya davranış içindekilere sözümüz yok. Onlar, başta arz ettiğim genel hükümlere tabidir.
Biz kendimize bakarız. Çünkü biz Din kardeşiyiz. Çünkü bizi yaratan, bizi birbirimizden mesul tutmuş ve şöyle bir çağrıda bulunmaktadır:
' Allah esenlik yurduna çağırıyor ve dilediğini doğru yola iletiyor.
' Güzel yapanlara daha güzeli, bir de fazlası vardır. Onların yüzlerinde ne toz toprak bulaşığı olur nede aşağılanmışlık izi. İşte bunlar cennetlik kullardır, kendileri orada sonsuza kadar kalacaklar.' (Yunus:25,26)
Allah'ın çağrısını işitme ve itaat etme arzusuyla,
Sağlıcakla kalın.