Bu hafta sizlere ahşap sanatının en güzide örneklerini barındıran Birgi Ulu Camii yani diğer adıyla Aydınoğlu Mehmet Bey Camii'nden bahsetmek istiyorum.
İlk çağlardan beri Birgi önemli bir yerleşim yeridir. Şehir Orta Çağ'da gelişim göstermeye başlar ve Bizans imparatorluğu zamanında Pyrgion ismini alır. Frig, Lidya, Pers, Bergama ve Roma hakimiyetinde kalan bölge tarihinin, kuzeybatısın da yer alan Hypaiapa Antik kentin'den anlaşıldığı kadarıyla M.Ö. 3000'li yıllara kadar uzandığı bilinmektedir. Türk hakimiyeti ise Birgi de 14.yüzyılın başlarında Menteşoğlu Sasa Bey'in bölgeyi ele geçirmesiyle başlar. Dönemin esas gelişimi ise Aydınoğlu Mehmet Bey'in buraya hakim olmasıyla gerçekleşir.
Birgi'yi fetheden Mehmet Bey önceleri Germiyanoğlu Beyliğinin Subaşılarından biridir. Menteşe Bey'in damadı Sasa Bey ile Birgi'yi ve Ayalasuğ civarını fetheden Mehmet Bey, daha sonraları Sasa Bey'i mağlup ederek Aydın eline hakim olur. Fethettiği Beylik topraklarını beş oğlu arasında paylaştıran Mehmet Bey, büyük oğlu Hızır Bey'e Ayalasuğ ve Sultanhisar'ı, Umur Bey'e İzmir'i, Süleyman Bey'e Tire'yi, İbrahim Bahadır Bey'e Bodemya'yı verir. Kendisi ise en küçük oğlu İsa Bey ile Birgi'ye yerleşir. Aydınoğlu Mehmet Bey, oğullarının da davet edildiği bir av sırasında hastalanarak vefat eder. Mehmet Bey'in kabri bugün de Birgi Ulu Camii'nin yanına yaptırdığı türbede yer almaktadır.
Ünlü seyyah İbn-i Batuta seyahatnamesin de Mehmet Bey'i çokça övmüş, sarayında ki ziyaretinden bahsetmiş, onu diğer devlet adamlarından daha ön planda tutarak cömertliği, erdemi ve asaletinden bolca dem vurmuştur
Diğer Türk-İslam medeniyetlerinde olduğu gibi Aydınoğulları döneminde de halkın toplanacağı bir ibadet mekanı yapılmak istenir. Cami beyliğin merkezi olan Birgi'ye inşa ettirilir. 1312 yılında Mehmet Bey tarafından inşa ettirilen cami bir ulu cami olarak inşa ettirilmiş olup ahşap çatılı olması ve mihrap önündeki kubbesiyle Selçuklu mimarisinin devamı niteliğindedir. Caminin mihrabının Selçukludaki birçok örnek göz önünde bulundurularak oluşturulduğu anlaşılmaktadır. Ancak Selçuklu mimarisinden farklı olarak yoğun taş bezemelerden uzaklaşılmış, sade bir dış cephe özellik olarak benimsenmiştir. Aydınoğulları'nın diğer yapılarında da görülen bu sadeleşme beylikler döneminin ortak özelliğidir. Bunun yanı sıra iki sıra pencereleri ile yeni bir üslubu da ortaya çıkaran cami, daha sonraları inşa ettirilmiş olan Selçuk İsa Bey gibi camilere de öncülük etmiştir.
Yapının en dikkat çekici yanı ise ahşap süslemeleridir. Kündekari tekniğinin en önemli örneği olan minber ve pencere kapaklarının süslemelerinde geometrik motifler ve Rumilerin oldukça yoğun bir şekilde kullanıldığı görülür. Minber süsleme unsurları açısından Konya Alaeddin Camii, Beyşehir Eşrefoğlu Camii, Ankara Ahi Şerafettin Camii, Siirt Ulu Camii, Aksaray Ulu Camii ve Ankara Alaeddin Camii ile benzerlikler taşısa da bu camilerin minberleriyle kıyaslandığında burada işçilik açısından bir sıçrama yaşandığı muhakkaktır. Önceleri minber külah ile örtülüyken Birgi Ulu Camiinde bir farklılık olarak minberin jeodezik olduğu söylenebilecek bir kubbe ile örtülmesi önemli bir değişikliktir. İslam sanatında genellikle kare, beşgen, altıgen ve bunların katlarından oluşan şekiller yoğun olarak kullanılırken dokuzgen gibi uygulanması zor geometrik şekiller pek tercih edilmez. Ancak sanatçı burada bu formu kullanarak caminin süslemelerine ilginç bir özellik katar ve ahşap işlemeciliğinde bir çığır açar. Yani kitabelerde Süleyman el-Arni adıyla geçen ahşap ustasının bu eseri gelmiş geçmiş en iyi ahşap işleme öneklerinden biridir.