Bundan önceki yazımda sizlere Antik Yunan'da sanatın ne şekilde algılandığından bahsetmeye çalıştım. Bu yazımdaysa Orta Çağ düşünürlerinin sanata bakışından bahsetmek isterim. Ancak Orta Çağ düşünürlerine başlamadan önce Plotinus ve Yeni-Platoncu sanat algısı üzerine düşünmek gerektiği kanaatindeyim.

Gelin şimdi birlikte Antik Roma dünyasına ve Orta Çağ filozoflarına bir bakış atalım.

Plotinus Mısır'da doğsa da hayatının büyük bir bölümünü Roma'da geçirdi. Yeni-Platonculuğun kurucusu olan düşünürün çalışmalarında genellikle mistik öğeler hakim olup Orta Çağ düşünürleri üzerindeki etkisi ise oldukça fazlaydı. Bu bağlamda estetik anlayışı da kendi metafiziği ile doğrudan bağlantılıydı. Plotinus'da sanat Aristoteles ve Platon'da olduğu gibi taklide dayalı olsa da onun farkı sanat çevrelerine daha olumlu bir gözle bakmış olmasıydı. Çünkü o sanatı mutlak güzele ulaşmada bir araç olarak görüyordu. Plotinus'a göre güzel birden yani tanrıdan taşar. Bizse ancak güzeli temaşa ederek bire ulaşabiliriz.

Orta Çağ sanat anlayışına gelecek olursak günümüz modern toplumundaki gibi güzel sanatlar sınıflandırmasını bilmediklerinde kuşku yok. Çünkü sanat denince akıllarına gramer, mantık, retorik, aritmetik, geometri ve astronomi gibi alanlar geliyordu. Şiir, yazı, müzik ve görsel sanatlarsa yetenek gerektiren birer zanaat olarak görülüyordu. Sanatta amaç kutsal olanı en iyi şekilde temsil etmek ve tanrının beğenisini kazanmaktı.

Orta Çağ Hristiyan felsefesinde mutlaka değinilmesi gereken iki önemli düşünür var. Bunlar skolastik felsefenin öncüleri konumundaki St. Augustinus ve Thomas Aquinas.

Augustinus'un güzellik algısı birlik, sayı, eşitlik, oran ve düzen kavramları üzerine kuruluydu ve orantı varsa her şey güzeldi. Orantı ise uyum ve birliği gerektiriyordu. En yetkin birlikse tanrının kendisiydi. Tanrının ışığı sayesinde biçimler sanatçının zihninde oluşuyordu. Burada Platon'un etkisi açıkça görülür çünkü Augustinus Platon'da olduğu gibi tanrının, evreni yaratırken sayıyı esas aldığını savunur. Ancak Platon sanatı varlık ve devlet açısından ele alırken, Augistinus tüm düşüncelerini inanç ile temellendiriyordu.

Aquinas'ın düşüncesindeyse güzel artık nesnel olmaktan yavaş yavaş çıkmaya başlar ve estetik nesne ile bu nesneyi algılayan insanın etkileşimine dayanır. Ancak yine de bir nesnenin güzel olabilmesi için belirli şartların arandığı görülür. Aquinas'a göre bir nesne ancak iyiyse güzeldir. Güzelin bir amacı olmalıdır ve bütünlük, nesne amacına ulaşırsa gerçekleşir.

Antik Yunan felsefesinin İbn-i Sina, İbn-i Rüşd, Farabi ve El-Kindi gibi Orta Çağ İslam filozofları üzerinde de büyük etkisi vardır. Ayrıca Plotinus'un bir olandan taşma kuramının etkisi İslam estetiğinde de kendini açıkça belli eder. Örneğin Farabi Antik Çağ ve Orta Çağ Hristiyan filozoflarında olduğu gibi sanatı birlik, düzen ve uyum üzerinden değerlendirirken, İbn-i Sina sanatın temelinde taklidin olduğunu ve bunun insanda çocukluktan beri var olduğunu söyler, Rumi ise mesnevisinde nesnelerin güzelliğini tanrıdan aldığından ve bu güzelliğin geri alınabilir olduğundan bahseder. Öyleyse İslam estetiğinde sanat yapıtının değerinin iyi, yararlı ve hakikate uygun olması üzerinden değerlendirildiğinden ve dini bir temeli olduğundan söz edebiliriz.

Orta Çağ İslam, Hristiyan ve Yahudi dünyasında sanat ve estetik algıları genellikle Antik Çağ kavramları üzerine kuruludur. Ancak güzel olan metafizik, ontolojik ve dini inanç temelleri üzerinden savunulur. Algılanan varlıkların güzel olmasının nedeni ilk sebep olan tanrıdır. Bu sebeple de Orta Çağ Estetiği dini bir karakter taşır diyebiliriz.