Her şeyle savaşmayı öğrettiler bize. Hiç bir işe yaramadı. Savaşın kazananı olmazdı savaşın ölü ve yaralıları olurdu ve o yaralılar kalkıp yeniden savaşı başlatırlardı..
Tanıdık geldi mi?
Hayatınızda nelerle savaşıyorsunuz ? Kabul edemediğimiz her şeyle savaşıyoruz. Evet başımıza gelen ancak bir türlü kabul edemediğimiz her şey.
Kabul etmek istemediğimiz şeyler yaşıyoruz tabi ki. Bir hastalık geliyor konuyor sevdiklerinize kabul edemiyoruz. Kabul edemiyoruz ve savaşıyoruz mesela. Her şeyle olduğu gibi koronayla da savaşıyoruz. Koronayı yendi. Yani savaş vardı ve kazandı mi?
Yeni savaşlar çok yakın demektir.
Barış istiyorsak o da sürdürülebilir olsun istiyorsak tek yapmamız gereken onu anlamak. Neyi anlayacağım peki. Bana öğrettiği dersi tabi ki. Çocuklar sıklıkla hastalandığında evde ne sıklıkla kavga edildiğine bakın, kavga derken, bu fiziksel şiddet içerebilir, sözel şiddet içerebilir yada yok sayma gibi en büyük şiddetlerden biri olabilir. O zaman bak bakalım o hastalıklar sana ne anlatıyor.
Artık sana ve hayatına hizmet etmeyen neyi bırakmanın zamanı gelmiş olabilir?
Üzüntüden chron olmuştum 2014 de. Sonra onları (bağırsaklarımı) dinledim ve bana anlattıkları hikayeyi duymayı başardım sonunda ve üzüntüyü bıraktım. Çünkü değiştiremeyeceğimizi kabul etmek üzebilir.
Sonra oğluma otizm teşhisi kondu ve onun hikayesini de dinledim ve bana anlattığı dersi aldım, baya bir değişiklik yapmam gerekse de dersi anlayıp içinden dönüşerek ve iyileşerek geçmek her şeye değdi.
O yüzden otizmi yendik hiç demedim. Nasıl da kazandık hiç demedim. Haddime değil. Anladık ve içinden geçtik.
Şimdi sana soruyorum güzel insan. Hayat savaşmayı gerektirir diye öğrettiler sana.
Bu mübarek günlerin hatırına soruyorum. Gerçekten savaşmak için gelmiş olabilir miyiz?
Amacımız mutlu olmak, amacımız önce öz benliklerimiz için cenneti dünyada yaratmak, bu yüzden güzel düşün güzel davran diyorsa, paylaş diyorsa, inanmayanlar arasında hükmetmek zorunda kalırsan adaletle hükmet diyorsa ve yetimi koru diyorsa. Savaşarak mutluluğa nasıl ulaşacağız?
Gök yüzüne bak, tarihe bak, düşüne düşüne oku demek zaten anla demek değil mi? Senin anlayacağına ümidi sonsuz değil mi?
Hatırla, eğer savaştaysan ve eşine karşı bugün bir zafer kazandıysan emin ol yarinin kaybedeni sensin. Eğer bugün çocuğunla savaştıysan ve sen kazandıysan emin ol ergenlik döneminde güzel ve yıkıcı bir savaş seni bekliyor.
Tüm bu savaşlar sonunda kazanan, vesveseyi ve savaşı sana öğütleyen o olurken, ölü ve yaralıları hep senden olacak.
Savaşma, anla!
Çünkü üstünlük kurmaya değil, bağlantı kurmaya geldik.
Şimdi cesaretle bak bakalım nelerle savaşıyorsun?
Çocuğuna yemek yedirmek hiç savaşa benzedi mi?
Ödevini yapması mesela?
Hiç bir hastalığı geçirdiğinde yendim dedin mi?
yada en sevdiğinle hep savaş halinde misin?
Eğer öyleyse aslında hep kimle savaştasın biliyor musun? Kendinle.
Savaşma, anla kendini.
Korkularını ve ümitlerini anla, etkini anla.
Çok hızlıysan yavaşla.
Çok yavaşsan hadi bir gayret yapabilirsin.
Sen umutsun, sen her şeysin.
insanlar üzerindeki etkini fark et.
Kendini fark et.
Şimdi al elline bir kağıt bir kalem yaz 5 madde fark etmeden savaş olarak
tanımladığın şeyleri yaz.
Sonra barış için atabileceğin bir küçücük bir adım tasarla, her bir adımın niyet olsun bu mübarek ramazanda.
Önce içimize gelince barış, elimizin değdiği her yer barış.
Savaşma, anla ve barış.