Girer girmez yarım bir reveransla ceketini ilikledi ve utangaçlık yüklemeye çalıştığı bir ölçülü gülümseme kondurdu yüzüne. Kocaman bir odada, hantal bir masanın arkasında oturuyordu Sarıklı. Arkasında en az kendi bedeni boyutunda bir sarık fotoğrafı asılıydı. Kapıyı çalmıştı öncesinde, ancak O duymamış gibiydi, gözlerini bilgisayar ekranından ayırmadan telefonla konuşmaya devam ediyordu.
Ceketli:
-Efendim, ben isterseniz sonra, diye başlamak üzereydi ki Sarıklı boştaki eliyle 'çık çık' anlamında bir hareket yaptı. Yine bir yarım reveransla ve bu sefer hat safhada kızarmış yanaklarıyla dışarı attı kendini. Attığı anda da çözdü ceketinin düğmesini, bir kabadayı edası bitiverdi suretinde. Dikilerek acemi sekreterin başına:
-Müdür Bey telefonla görüşüyormuş, ne soktun beni içeri? Uyuyor musun kızım sen?
-Ne bileyim Rauf Abi, kendi istedi seni… 'Gelsin' dedi, evrakları imzalayacağım.
Kızın dudakları titremeye başlamıştı. Ağladı ağlayacak. Pek bir iyi geldi şapşal sekreterin ruh hali bizimkine. Öyle bir büyüttü ki gölgesini beyni içinde, orada beklemeyi yakıştıramadı kendine.
-Müdür Bey müsait olunca ara beni, hemen gelirim, dedi.
İki adım attıktan sonra geri dönüp:
-Bir daha olmasın, derken aşağılayıcı bir bakış atmayı ihmal etmedi ceketsiz sekretere.
CEKETLİ VE SARIKLI
Canan KOZAN POYRAZ
Yorumlar