Küçük Suriyeli çocuğun küçük ve cansız bedeni vurdu bir gün o mavi koyun neşeli kumsalına… Önce bir daldı çıktı tombul çocukların kürekleriyle açtığı büyük çukura, sonra incecik bir sitemle göz kırptı her birine ayrı ayrı. En bebeğinden en ergenine tüm çocuklar halkalandı etrafında ve oluşturdukları anaç girdapla büyümeye başladı küçük Suriyeli çocuğun küçük ve cansız bedeninin bulutsu gölgesi.

Istakoz misali kızarmakta olan üstsüz Avrupalı kadınının güneşini kesti ilkin. Kadın okuduğu kitaptan başını kaldırdı merakla, doğrulayım derken üşüdüğünü duyumsadı aynı anda. Tüyleri ürperdi, meme uçları kabardı etraftaki içkili Akdeniz erkeklerinin dikkatini tümden üzerine çekecek biçimde. Çürük yumurta kokusu doldu genzine, başı döndü midesi bulandı ardından.

Koyun sahilinde, iki haftadır sabah akşam turlayan genç çift de nasibini aldı usulca yaklaşan bu alacakaranlık kabustan. Ayaklarına vuran o ılık, ipeksi ve yumuşak dalgalar buz keserken, tabanlarına dokunan ince kum jilet misali çakıl taşlarına dönüşüverdi aniden.

Yeter mi bu kadarı? Yetmedi, yetemezdi... Küçük Suriyeli çocuğun küçük ve cansız bedeninin gölgesi büyümeye devam etti hunharca. Gölge büyüdükçe ayarı kaçtı pek doğal olarak keyifli deniz havasının. Hafif ve serinletici meltemin can alıcı bir kasırgaya dönüşmesi çok zaman almadı velhasıl.

Kaygısız ve umarsız genç çiftin ardından; sıra ellerinde koca bira bardakları gibi kocaman göbekleri ile yılışık gözleri velfecri okuyan bir grup kart horoza gelmişti. Altında barındıkları büyük kafe şemsiyesi ters yüz oluverdi birdenbire. Onu diğerleri izledi birbiri üzerine yıkılan domino taşları benzeri. Bira şişeleri devrildi, keyifle tüttürdükleri sigaraların uçlarında yanan ateşler savruldu ani rüzgarla ve yüzlerce köz incelip kıymık şeklinde saplandı bronzlaşmış derilere.

İnsanlar korku ve dehşet içinde koyda dört bir yana kaçışırken, ufukta beliren kızıl renkli büyük bir dalga kıyıya yaklaşıyordu hızla. Her değdiği düzlemde denizin rengini önce mora dönüştürüyor, sonrasında o güzel maviyi en derinlere iterek, boz bulanık kızıl hakimiyetini arttırıyordu yeniden.

Devasa dalga yaklaşmıştı iyice. Sığ suları istila etmek yetmeyecekti maalesef o azgın kanlı kursağa. Ters dönmüş şemsiyeler kapılmıştı bile dalganın akıntısına. Kumsala yürüdükçe kızıl denizin suları ve insanların bulanınca ayakları ve gövdeleri kan kırmızısına, filika niyetine şemsiyelere attılar kendilerini çaresizce.

Son erişkin insanın binmesiyle şemsiye filikaya, zaman büküldü uzamının tam da ters doğrultusunda. Kızıl denizin suları geri çekilmeye başladı kumsaldan yavaşça. Şemsiye saplarına can korkusuyla dehşet içinde tutunan yolcular, bakakaldılar önlerinden hızla uzaklaşan kumsala.

Kızıl renkli büyük dalga, üzerine topladığı kurbanlarla kıyıdan uzaklaşıyordu hızla. Her ayrıldığı düzlemde denizin rengi önce mora dönüşüyor, sonrasında o güzel berrak mavi en derinlerden geri geliyordu yeniden.

Gökyüzündeki bulutsu gölge de küçülüyordu gitgide. Güneş ışınları yavaşça ısıttı koyu tüm cazibesiyle. En bebeğinden en ergenine tüm çocukların oluşturduğu halka aralandı nihayet. Evet, hala oradaydı. Küçük Suriyeli çocuk, kanlı ve canlı… Umutla gülümsedi arkadaşlarına ve tüm dünya çocuklarına.

Kumsalda birkaç miskin köpek, hiç bir şey olmamışçasına sıcak kumda serilmiş yatıyordu.