Sevgili okurlar, Türkiye son on beş gün içersinde aşağıdaki gündemleri konuştu.

Katar anlaşmaları, Türk Ordusuna yapılan hakaret, Dört Muhalefet Partisinin, Parlamenter sisteme dönüş üzerine bina ettikleri yeni bir Anayasa çalışması ve Sayın Bülent Arınç'ın talihsiz televizyon programıdır. Bütün bunları sırasıyla değerlendirmeye çalışacağız.

Önceliğimiz Katar ile yapılan Kasım 2020 Ankara Toplantısı;

Türkiye ile Katar arasında 2014 yılında kurulmuş bulunan Yüksek Stratejik Komitesi çerçevesinde, 2015 yılından beri her yıl Devlet Başkanları düzeyinde ve hükümet üyelerinin bir araya gelmeleri ile yapılan toplantıların sonuncusu olan 26 Kasım 2020 tarihinde Ankara'da yapılması ve on maddelik satışlar ve mutabakat anlaşmalarının imzalanması ile sona eren toplantıdır.

Katar Devlet Başkanı ve ekibi ile Türkiye Cumhurbaşkanı ve ekibi arasında her yıl yapılan rutin diyebileceğimiz 'Yüksek İstişare Kurulu' toplantısı maalesef muhalefetimizin kendine gore değerlendirmeleri sayesinde gündeme oturdu..

Değerli okurlar, Türkiye ile Katar arasındaki ilişkilerde çok geriye fazla gitmeden, 2014 yılına giderek ve oradan bakmaya başlamanın faydalı olacağını düşünüyorum. Türkiye ile Katar arasında her türlü ikili ilişkileri geliştirmek ve dostlukları pekiştirmek için 2014 yılında Yüksek Stratejik Komite kuruldu.

Bu komite;

2015 Yılında Doha'da, 2016 yılında Trabzon'da, 2017 yılında, Doha'da, 2018 yılında İstanbul'da, 2019 yılında Doha'da ve 2020 yılında da Ankara'da olmak üzere 6 kez toplanmıştır.

Katar'a 2017 yılında Suudi'lerin öncülüğünde bazı arap ülkelerince ambargo uygulanmaya başlanılması üzerine, Türkiye her halukarda Katar'ın yanında olduğunu açıklamıştır. Bu açıklamanın ardından Katar, Suudi Arabistan tarafından işgal edilme ihtimal ve tehlikesine karşı Türkiye'den, ülkesinde Askeri üs kurmasını talep etmiştir. Türkiye bu isteği anında yerine getirerek ilk askeri üssünü Katar'da konuşlandırmıştır. Bu konuşlandırma üzerine Katar'a ambargo uygulayan ülkeler bir çok konuda geri adım atarak politikalarında değişiklikler yapmak durumunda kalmışlardır.

Katar ile ekonomik ilişkilerimiz son on yıl içersinde geliştirilmeye çalışıldığı gibi, Yüksek Stratejik Komite'nin kurulması ile ivme kazanmıştır. İki ülke Ekonomik işbirlikteliklerinin yanında, Siyasi, askeri, diplomatik ve daha birçok alan da yaptıkları çalışmalarını sıkılaştırarak, iki ülke arasındakı ilişkileri her yönü ile kuvvetlendirmişlerdir.

Katar ile ilişkilerimize geçmeden once şu iki hususu belirtmek isterim.

  • Bugün için Katar'da Türk Müteahhitleri yüzlerce proje yürütmektedirler. Bu projelerin toplam tutarı 20 milyar dolara yaklaşmıştır.
  • 2019 yılında alınan 1,2 milyar dolarlık proje bedeliyle, Türkiye, Rusya'nın ardından %6,6 payla en fazla iş alınan ikinci ülke oldu.

Katar ile Türkiye'nin ekonomik ilişkilerini gözden geçirdiğimizde, bölümlere ayırarak irdelersek daha faydalı olacağını düşünüyorum.

  1. Katar Devleti ve/veya kurumlarının Türk Özel Sektöründen Satın alımları ve ortaklıkları,
  • Katar'ın Memoryal Sağlık Grubuna %20 hisse ile ortak olunması,
  • English Home'un %40'ını satın alarak ortaklığa dahil olmaları,
  • A Bank'ı Anadolu Grubundan Satın almaları,
  • BMC''nin %49'unu satın alarak ortaklık oluşturmaları ve dolayısı ile 25 yıllık işletme hakkının devir edildiği Tank Palet Fabrikası'nın işletmesine ve yapılacak yatırımlarına otomatik olarak iştirak etmesi,
  • Boyner Grubundan 2015 ve 2017 yıllarında toplam %42,7 hisse satın alınması,
  • İstanbul'da boğaz da dünyanın en pahalı 4.yalısını Erbilgin ailesinden satın almaları,
  • Ergo Portföy Yönetimi A.Ş.'nin Katar'lı Qinvest Şirketine satılması,
  • Bandırma Vitaminli Yem Sanayi A.Ş.'nin, 'Banvit' Brezilya Katar ortaklığınca satın alınması,
  • Marmaris'te orta ve küçük ölçekli iki adet otel satın alınması,
  • Türkiye'de yüz elli'den fazla Katar'lı firma faaliyet göstermektedir.
  • Ayrıca Katar'lılar ülkemizden konut edinmektedirler.

Son yapılan Kasım 2020 anlaşmaları ile Özel Sektör'den yapılan satın almalar;

  • Doğuş Holding'ten satın alınan İstinye Park'ın %42 Hissesi,
  • Rixos Otellerinin Sahibi Fettah Tamince ile Haliç Altın Boynuz Projesine Yatırım mutabakatı anlaşması,
  • Global Liman İşletmeleri ile QTerminals W.L.L Arasında Ortadoğu Antalya Liman İşletmeleri AŞ'nin Hisse Devri ve Satın Alımına Dair Anlaşma,
  1. Katar'ın Devletten Satın Alımları;
  • TMSF'nin bünyesinde olan Dijitürk'ün çok yüksek bir bedelle satın alınması,
  • İBB İştiraki olan Kiptaş ve Fatih Belediyesi ile anlaşmalı 'Süleymaniye Yenileme Projesi'
  • Katar Devleti olarak TOKİ'den satın alınan 125 dekar arazi üzerine çeşitli tesis ve 1400 konutun da yapıldığı yatırım,
  • İstanbul Menkul Kıymetler Borsasından %10 Hisse Senedi Alımına Dair Mutabakat imzalanmıştır.
  • Ayrıca bazı önemli mutabakat anlaşmaları da yapılmıştır.

İstanbul Menkul kıymetler Borsası ile alakalı şunları da hatırlatmakta yarar görüyorum.

  • Dünya Teknoloji Borsası olarak da kabul edilen, Amerika'lı kısa adı Nasdaq olan ve dünya devi firmaların işlemlerinin yapıldığı Özel Borsa 2018 yılına kadar Borsa İstanbul'un yüzde 7 ortağıydı.
  • Ayrıca İstanbul Borsası Katar'a devir ettiği %10 hisseyi, 'Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası'ndan' geçtiğimiz yıl satın almıştı. Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası, İstanbul Borsasında gelecek gördüğü için önceki yıllarda talip olmuş ve satın almıştı. Halkbank davası üzerine ABD ile bozuşmamak için tekrar İstanbul Borsası'na geri satış yapmıştı. Bunların milletimiz tarafından bilinmesinin yararlı olacağını düşünüyorum.

Yukarıda iki ayrı ülkeye ve iki ayrı kuruluşa %17 oranında hisse satıldığında, Türkiye'de o günde aynı muhalefet vardı ve Türkiye'nin tapusu ABD ve Avrupa'ya verildi diye yaygara koparılmamıştı. Dolayısı ile bugün koparılmaya çalışılan fırtınanın, gelecek hedefleri olan Ülkemiz ile Başkan Erdoğan'a karşı dış dünyada oluşturulan lobilerle bağlantısı olabileceği de vatandaşlarımızın aklına gelmektedir.

  1. Katar'ın Türkiye'de sahibi Yabancı olan Yatırımcılardan Satın Almaları;
  • Finansbank'ı kısa adı 'NBG' olan Yunan Bankası, National Bank Of Greece'den, Katar'lı Qatar National Bank tarafından satın alınmış ve ismi 'QNB Finansbank' olarak değiştirilmiştir.

Yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığımız Katar'ın Türkiye yatırımlarına baktığımızda görülen odur ki, Katar'ın ve Katarlı firma ve kuruluşların, Türkiye'de ki yatırımları, ağırlıklı ve rakamsal olarak da en fazla değerde olanlar, yerli ve yabancı özel sektör kuruluşlarından satın almalar ile gerçekleştirilmiştir.

Bu yatırımların gerçekleştirilmesinde ve olgunlaştırılmasında elbette devletin ve hükümetlerin katkıları olacaktır ve her daim de olmalıdır. Zira Türkiye'de onlarca ülkenin kişi, kurum ve kuruluşlarının yüz milyarlarca dolarlık yatırımları vardır. Katar bu ülkeler arasında 17. Sıradadır. İlk sırada %15,7 pay ile Hollanda vardır.

Ayrıca Katar'ın ve Katar'lı yatırımcıların dünyada onlarca ülkede yüz milyarca dolarlık yatırımları vardır. Mesela Volkswagen'nin takriben %25'i Katar'ındır. VW'in Bursa'da yapmak istediği Otobüs ve Kamyon üretimi yatırımıyla da Katar Türkiye'ye gelmiş olacaktır. Bu örnekler çoğaltılabilir.

Katar dünyanın en büyük yatırım fonlarına sahip ülkeler arasında bulunmaktadır.

Bu arada en önemli husus, batılı yatırımcılar, Türkiye'de yapacakları yatırımlar için, bağımsızlığımızı hiç dikkate almadan çok çeşitli taleplerinin, yaptırımlarının ve isteklerinin olduğunu da unutmayalım. Katar Türkiye'ye başta hukuk olmak üzere, demokrasimize, gücümüze ve daha birçok özelliklerimize güven duyarak gelmektedir. Burası çok önemli bir husustur.

Sözü fazla uzatmadan meselinin özüne değinelim.

'Türkiye'nin tapusunu Katar'a verecekler, Her şey satılıyor, yarın öbür gün Saray'ın yarısını sattık Katar'lılara derse kimse şaşırmasın. Türkiye Varlık Fonu'nu niye kurdular, kime neyi nasıl satarız, bunun arayışı içindeler' diye fütursuzca konuşan bir muhalefetin bulunduğu ve siyaset yapanların olduğu bir ülkede yaşıyoruz.

Yabancı yatırımcılar ve sermayeler öncelikle güven duydukları ve yatırımlarına daha fazla gelir elde edecekleri ülkelere gittikleri izahtan vareste bir husus olduğu artık ülkemizde ilkokul talebelerinin bile bildiği de gerçeği olarak karşımızda durmaktadır.

Dünyada yatırımlar genel olarak fonlar kanalı ile yapılmakta ve onların vasıtasıyla yatırımlar ve şirketler el değiştirmektedirler. Çin, BAE, Norveç, Suudi Arabistan ve Kuveyt olmak üzere çok sayıda ülke 'Ulusal Varlık Fonlarını' kurmuşlardır. Dünyanın bu en güçlü fonları, kaynaklarını petrol'den sağlamaktadır. Türkiye'nin bu konuda biraz geç kaldığı görülüyor. 15 Temmuz Darbe girişim sonrası bu konu üzerine gidilmiş ve kurulma kararı alınmıştır. Petrol ve Enerji kaynağı olmadığı için portföy'ünü ülke içinde yüksek verimliliği ve sermaye gücü olan Kamu Şirketlerinden oluşturmuştur.

Önümüzdeki iki veya üç yıl içinde Karadeniz, Akdeniz ve Anadolu'da hayatımızın içersinde yer alacak enerji kaynaklarının Fon'a dahil edilmesi ile bugün Dünya Ulusal Fonları içinde 14.sıralarda olan yeri, ilk on arasına gireceği kanaatini taşıyorum.

Günümüzde dünyada faaliyetini sürdüren 'Ulusal Varlık Fonları' sekiz trilyon Dolarlara dayanmıştır. 'Ulusal Varlık Fonları' ağırlıklı olarak, Büyük Projelerin Finansmanı sağlamak, Kısa vadeli ekonomik şokları önlemek, finansal piyasalardaki etkilerini bertaraf etmek yönleri dikkate alındığında 'Türkiye Varlık Fonu' önemli görevler ifa edecektir.

Bütün bu olumlu gelişmeleri ve kuruluşların işlevlerini, gelecekte oynayacağı rolleri görememeyi bir tek şekilde izah edebiliriz. Maalesef ama maalesef her yönü ile 'Yerli ve Milli Düşünce' içersinde hareket eden muhalefetin eksikliğinden kaynaklandığını düşünüyorum. 2023'e doğru giderken Türkiye'nin de başka ülkeler gibi gerçek manada 'yerli ve milli' fikir ve düşünce üreten muhalefet partilerine sahip olacağına inanmak istiyorum.

Selam ve Saygılarımla.

Ahmet Rıza ACA