Değerli Okurlarım bugün 26 Ağustos 2024 Malazgirt Meydan Muharebesi zaferinin 953.yılıdır. Bu vesile ile sizleri saygı ve sevgi ile selamlıyorum. Allahın selamı üzerinize olsun.

             

            Bu savaş neticesinde elde edilen zaferle birlikte biz Müslüman Türklere Anadolu’nun kapıları açılmış ve vatan yapılmıştır,

            Biz Türkler için ağustos ayının çok önemli bir ay olduğunu biliyoruz.

·           1 Ağustos 1571 Kıbrıs Osmanlı topraklarına dâhil edildi,

·           23 Ağustos1921 tarihinde kurtuluş savaşının en önemli muharebelerinden olan Sakarya Savaşı başladı,

·           24 Ağustos 1516 tarihinde Yavuz Sultan Selim komutasındaki Osmanlı Ordusu ile Memluklular arasındaki yapılan Mercidabık (Halep şehrinin kuzeyi) savaşı kazanıldı,

·           26 Ağustos 1071 tarihinde Malazgirt’te dönemin süper gücü olan çeşitli ırklardan oluşan, sayı ve savaş teçhizatları ile çok üstün durumdaki Bizans imparatorluk ordusunu Muhammed Alp Arslan komutasındaki Büyük Selçuklu ordusu 12 saat içerisinde perişan ederek zafer kazanmıştır.

·           26 Ağustos 1922 tarihinde de kurtuluş savaşını sona erdirmek ve zafere ulaşmak için TBMM’nin Başkomutan olarak atadığı Mustafa Kemal Paşa komutasındaki Türk Ordusu Büyük Taarruzu başlattı.

İlber Ortaylı, “Ağustos ayı iklim şartları gereği taarruzlar için özellikle seçiliyordu” diyor.

Her yıl coşku ile kutladığımız Malazgirt savaşı ile 30 Ağustos Zafer Bayramı yeni nesillere önemi ve değeri detaylı olarak ve çok iyi bir şekilde anlatılmalıdır. Ayrıca tarihi zaferlerimiz görselleştirilerek müzeleştirilmelidir ki yeni yetişen çocuklarımız okumanın yanında tarihi bir nevi yerinde ve içindeymiş gibi o güne giderek yaşamalı ve özümsemelidirler. Bu şekilde tarihimizi anlatan fiziki mekânlar, turizm de ve kültürümüz de farklılık yaratacağı gibi önemli maddi ve manevi katkılar sağlayacaktır.

Bu girişten sonra Yrd.Doç.Dr.Zikrullah Muhammedi’nin yazmış olduğu “Dini İnanç ve Unsurların Malazgirt Zaferi’ndeki Rolü” isimli makalesinden hareketle konumuz olan Malazgirt’te dönecek olursak;

            Malazgirt savaşı:

Savaştan önce her iki devlet neler yapmıştı;

 

Büyük Selçuklu Devleti,

a.       Dandanakan Savaşından Zaferle çıkan Selçuklular Devletlerini kurdular,

b.       Daha sonra Doğu Anadolu’ya doğru yöneldiler, bazı önemli şehirleri fethettiler,

c.       Hedeflerine Mısır’ı koyarak, Fatımi Devletine son vermek istiyorlardı,

d.       Müslümanların Dini liderleri Abbasiler olurken, Siyasi ve askeri liderlik Selçuklularla birlikte Türklere geçmiş oldu,

e.       Selçuklular, Tuğrul Bey ile Abbasi Halifesi el-Kâim Biemrillâh birlikte çok iyi ilişkiler kurmuşlardı. Muhammed Alp Arslan bu ilişkiyi daha da güçlendirdi,

f.        Halife el-Kâim Biemrillâh Sultan Muhammed Alp Arslan'a “Emir el Müminin”diye de hitap eder ve saygılı davranırdı.

g.       Halife Malazgirt Savaşı öncesinde, ölüm kalım muharebesinin Müslümanların zaferi ile neticelenmesi için metnini bizzat kendisinin yazdığı duaları Mescitlerde okunmasını emretmiş ve gerçekleştirmiştir..

h.       Halife el-Kâim Biemrillâh Bizans tehlikesini çok önceden sezmişti.

i.        Savaştan çok önceleri Muhammed Alp Arslan ile birlikte Bizansa barış elçileri göndermişlerdi,

j.        Hem halife ve hem de Muhammed Alp Arslan savaştan önce barış istiyorlardı.

Bizansa Gelince; İmparator, hedefine İslam Dinini ve Dünyasını koymuştu.

 

a.       Büyük Selçuklu Devletinin Doğu Anadolu Bölgesinde fetihler yapması Bizansı rahatsız etmekteydi.  IV. Romanos Diogenes üç dört yıl kadar önce imparator olmuştu.

b.       Hedefi Selçuklular ve Türkmenlerden ziyade tüm Müslümanlar ve İslam âlemiydi.

c.       İslam Dini ile tüm Müslümanları hedefine koyduğu için savaşı kazanma hırsı ve Hıristiyan âleminde ünlenmek arzusu iştahını kabartıyordu. Dünyada çok büyük olma hevesi içersinde olan İmparator Diyojen savaş hazırlıkları yapmaya başlamıştı.

d.      İmparator 4.Romanos Diogenes İslâm’ı ve Müslümanları yok etmek ve Abbasî halifesinin yerine Bizans’ın dini ve mezhebi inancına uygun bir din adamı getirmedikçe, mescitleri yıkıp yerine kiliseler inşa etmedikçe ve İslam ülkelerini kendi ülkesine katmadıkça başkente dönmeyeceğine dair Ayasofyada bulunan büyük altın Haçın altında yemin etmiştir.

e.       Ordusunu ve tüm muharebe teçhizatlarını bu savaşı kazanma üzerine göre hazırlamıştır,

f.        Hazırlıklarını Din savaşı eksenine taşıyarak, ordusunu, Rum, Fransız, Rus, Peçenek, Gürcü, Hazar, Abhaz, Ermeni gibi farklı millet ve kavimlerden oluşturmak için çaba göstermiştir ve gerçekleştirmiştir,

g.       Yapacağı savaşı kafasında neticelendirerek, ele geçireceğine inandığı İslam Topraklarını, Komutanları arasında paylaştırmak için görüşmeler ve anlaşmalar yapmıştır,

h.       Halife’nin gönderdiği elçilere büyüklük taslamış, savaş sonucunda neler yapacağını söyleyerek üstünlüğünü hep vurgulamıştır. Zeki bir elçi olan İbnü’l Muhalleban’dan kibar, zarif, saygılı ve diplomatik cevaplar almıştır.

i.        Hazırlıklarını bitince, yola çıkmadan önce, Ayasofya’ya giderek, “büyük alttın haç”ın altına geçerek kendine göre inandığı tanrısına ordusunu zafere ulaştırması için dualar etmiş ve yardım istemiştir.

j.        Çok büyük hazırlıklar yaparak hazırlandığı bu savaşı Hıristiyanlar ile İslam dinine mensup Müslümanlar arasında geçecek bir savaşa dönüştürmüştür.

Yukarıda ki ve daha birçok benzer düşüncelerini hayata geçirmek için Mart 1071 tarihinde İstanbul’dan yola çıkmıştır.

Savaştan on gün kadar önce halifenin ve Sultan Alp Arslan’ın gönderdiği elçilere savaşmadan barış yapmak için Malazgirt’i ve Ahlât’ı talep etmiş ve Münbiç’i de Alp Aslan’a bırakan bir teklif yapmıştır.

Bu teklif Sultan Alp Arslan tarafından anında reddedilmiştir. Artık savaş kaçınılmazdır. O günün büyük topraklarına sahip Abbasiler, Müslümanlar ve biz Türkler için hayati bir öneme haiz olan bir savaş yapılacaktır.

Hıristiyanlar ve Müslümanlar arasında savaşa dönüştüren Bizans Kralı ordusunu kurmayları ile birlikte harekât planına göre savaş durumuna getirmiştir.

Harp sanatını çok iyi bilen, muharebe taktikleri üzerinde uzman olduğu gibi deha ve dahi bir Komutan olan Selçuklu Sultanı Alp Arslan’da Büyük Selçuklu ordusunu savaş bilgisi yüksek kurmay komutanları ile birlikte zafer kazanacak şekilde savaş konumuna getirmiştir.

Bu arada hazırlıklar sürerken yapılan görüşmeler sonucu savaşın bir hafta sonra, 26 Ağustos 1071 Cuma günü başlaması kararına varılır.

Alparslan’da hem kendi görüşü ve hem de ulema ve İlim ehlinin tavsiyeleri doğrultusunda Cuma günü savaşmak istiyordu.

Savaş Öncesi Son Birkaç Günde Yapılan Hazırlıklar;

İmparator ve Bizans Ordusu;

a.       Savaş hazırlıklarının yapılması, Askeri düzenlerinin kurulması, Hristiyan’lık inançlarına gore dini merasimlerlerini yapmakla meşgul olmuşlar,

b.       Övünç Şiirleri okumuşlar, kendi anlayışlarına göre inandıkları Adil Tanrı’dan kendilerine zafer vermesi için dualar etmişlerdir,

c.       İnançlarına gore askerlerinin moral ve motivasyonu ile meşgul olmuşlardır.

Alparslan ve Selçuklu Ordusu;

a.       Alp Arslan’ın üstün nitelikleri ve Liderliği ile Ordusunun son hazırlıkları ve ile ilgilendi,,

b.       Alpa Arslan’ın çok zeki bir Devlet Başkanı olduğu gibi, yüksek kurmay özellikleri taşıyan bir komutandı. Savaş taktikleri yönü ile de bir deha olduğu için asker ve komutanlarını kurmay anlayışı ile  savaşa hazırladığı gibi, savaşı en iyi şekilde yönetmek için birliklerine mevzilerine yerleştirmiştir. 

a.       Yine Alp Arslan ve diğer komutanlarca  ordunun ustaca savaş durumuna getirilmesi ile birlikte geleneksel muharebe taktiği olan hilal düzeninin kurulması çalışmalarını yaptılar,

b.       Alp Arslan’ın imamlığında Cuma Namazının kılınması, Allah’tan zafer kazandırması için İslam inancına ve Kur’an terbiyesine uygun ve en güzel şekilde dua ve niyazlarda bulunulması,

c.       Alp Arslan’ın askerlerin morallerini yükselten bir konuşma yapması,

d.       Tüm ordu mensuplarının şehidlik ve gazilik mertebelerinin ne kadar önemli olduğu bilincinde olması,

e.       Savaştan günlerce öncesinde, Abbasi Halifesi el-Kâim Biemrillâh’ın bizzat kendisi tarafından kaleme alınan dua ve niyazın mescitlerde okunması, vaazlar verdirilmesi, savaşın müslümanların zaferi ile neticelenmesi için Allah’ın  yardımının talep edilmesi,

 

Napolyon der ki;

“Eğer savaşı dört bölüme ayırırsak, bunun dörtte biri silahlar, teçhizat ve mühimmat; dörtte üçü ise savaşçıların motivasyonudur”

Şehitlik, Allah’ın Müslüman kulları için verdiği en büyük motivasyondur. İnsanların hayalini bile kuramayacağı cennetinden onlara yer tahsisi garantisidir. Bundan büyük motivasyonda ve makam da olamaz.

Savaş’ın başlaması ile bitmesi yirmi dört saat bile sürmemiştir. Alparslan’ın üstün zekaya dayalı askeri taktikleri ustaca ve çok hızlı bir şekilde uygulaması savaşın 12 saat gibi kısa bir sürede sona ermesine zemin hazırladığı kanaati konunun uzmanlarınca ifade edilmektedir.

Ayrıca askerlerinin cesaretleri, savaşı kazanmak için emirleri çok iyi uygulamaları, askerlere komuta eden komutanların Alparslan’a olan güvenleri, verilen taktikleri harfiyen ve hatasız bir şekilde yerine getirmeleri ve Allah’ın yardımı kazanılan zaferin en büyük amilleridir. 

Diyojen esir düşmüştür. Alparslan kendisini çok iyi karşılamış ve hemen bir antlaşma imzalanmıştır.

Malazgirt zaferi Türklerin ve müslümanların tarihinde çok önemli olduğu kadar, İstanbul’u fethetmemizin kapılarını açmış, daha sonraki dünya tarihinin de şekillenmesinin başlangıcı olmuştur.

Anadolu, artık Türklere bir daha çıkmamak üzere VATAN olmuştur. Kısa sure içersinde batı Anadolu’ya fetihlerle gelen Süleyman Şah, 1075 yılında Anadolu Selçuklu Devletini kurarak, tüm Anadolu’ya Türklerin akın akın ve toplu halde gelmelerine zemin hazırlamışlardır.

Arkasından kurulan Osmanlı Devleti ile de üç kıtaya yayılarak batılıların tabiriyle İmparatorluk olmuştuk.

Batı karşısında büyük üstünlükler kuran, bunu yüzlerce yıl devam ettiren Türkler, 18.Yüz yıldan sonra başlayan ve birbiri ardına yapılan hatalar zinciri ile malum sona doğru gitmeye başladık.

             Buradan Kurtuluş Savaşına gelecek olursak;
             Büyük Taarruz neden 25 veya 27 Ağustos’ta başlatılmadı da 26 Ağustos tarihinde başlatıldı sorusuna bir cevap aramalı mıyız? Malazgirt Savaşının zafer günü ile 26 Ağustos Büyük Taarruzun başladığı tarih tevafuken mi aynı güne denk geldi.  Benim inancım odur ki her iki savaşta aynı idealler için mücadele edildiğinden bir esinlenme, bir mesaj olduğunu düşünüyor ve düşünmek istiyorum.

26 Ağustos 1071 tarihinde elde edilen bu büyük, kutlu ve tarihi zafer, Tüm Müslümanlar, İslam Dünyası ve Tarihi ile biz Müslüman Türkler için en önemli zaferlerin başlangıcı olmuştur. Malazgirt Meydan Savaşı için hep şu söylenip yazıldı. Savaş Büyük Selçuklu Devleti ile Bizans arasında, hatta Alp Arslan ile Romanos Diogenes arasında yapıldığı ve Alparslan’ın savaştan zaferle çıktığı şekliyle son bulur. Ama işin arka planının farklı olduğu da ayrı bir gerçektir.

Şöyle ki;


            7.Yüzyıla kadar Balkanlar, Anadolu, Kafkasya, Mezopotamya, Mısır, Kuzey Afrika Coğrafyalarında egemen olan Doğu Roma (Bizans) ile İran’da hüküm süren Sasaniler iki süper güç olarak bölgeye hâkimdiler.

O günün bu iki Süper Gücü aynı zamanda kendi aralarında da rekabet içerisinde oldukları gibi, sık sık savaşıyorlardı. Her iki Süper Güç bilhassa Anadolu ve Mezopotamya üzerinde hâkimiyet kurma peşindeydiler. Peygamber (SAV) Efendimizin peygamberliği sırasında ve hicretin hemen öncesi her iki büyük gücün yaptıkları savaşta ateşperest olan Sasani’lerin galip gelmesi üzerine Mekke’li müşrİkler çok sevinmişler ve Efendimiz’in (SAV) üzerine giderek, siz de Bizanslılar gibi ehli kitapsınız “biz de sizi yeneceğiz” diye tehditler savurmuşlardır.

Daha sonra Rum suresinin 2 ve 6. Ayetleri inince Müslümanlar moral bulmuşlardır. Önceki savaşta her şeylerini kaybetmiş olan Bizans kısa sürede kendini toparlamış ve yapılan savaştan galip gelen taraf olmuş ve Sasani’leri perişan etmişler ve yeniden Anadolu, Mezopotamya, Mısır ve Kuzey Afrika’da   egemen olmuşlardır.

Ne var ki, Peygamber’imiz Hz. Muhammed (SAV) tarafından Medine’de kurulan İslam Devleti, Hz. Ebubekir ve bilhassa Hz. Ömer Döneminde hızla büyümüş ve genişlemiştir. Sasani’ler yenilgiye uğratılarak ortadan kaldırılmış, Bizanslılar mağlup edilerek Suriye, Filistin, İran, Irak ve Mısır Libya bölgesi ile Diyarbakır fethedilmiş ve Kudüs alınmıştır.

Bu savaş aynı zamanda Hz.Ömer’e karşı yenilgilerinin de bir rövanşı da sayılabilir denebilir mi diye de düşünüyorum.

1071 Malazgirt zaferinden sonra biz Türkler dünya tarihinde sahne aldığımız gibi üç kıtada hüküm sürerek büyük bir tarih yazdık. İnşaallah “Türkiye Yüzyılı” içerisinde yapacağımız çalışmalarla dünyada ve bölgemizde danışılan, dikkate alınan ve süper güçler arasında yer alan bir devlet olacağız.

Kalın sağlıcakla.

            Ahmet Rıza ACAR

            Ak Parti Kurucu İl Bşk.

            22.Dönem Aydın MV.