Yaşlı adamın ayakları titredi yeniden. Bir yerlerde tuvalet bulmalıydı. Arkasında kalan hastane kapısından geri dönse… Yok yok oraya geri dönemezdi. Kızı gelmek üzereydi muhtemelen. Caddenin karşısındaki pastane işini görebilirdi.

Ohhh! Rahatlamıştı nihayetinde. Sifonu çekti. Ama çıkamadı dışarı, ayakları gitmiyordu. Klozet kapağını kapattı ve bıraktı arkaya doğru kendini bu kez 'of'layarak endişeli bir tonla. Hiçbir planı yoktu şu anda, kafası bomboştu. O zeki ve kıvrak adam neredeydi? Her türlü musibetten anında sıyrılan, en geç birkaç dakika içinde zeytinyağı misali su yüzüne çıkan, ikna edici, cezbedici, vazgeçilemez, iktidar sahibi, dokunduğunu bir şekilde meftun eden, bir o kadar da kendine meftun kusursuz adam neredeydi? Toparlanmalıydı... Toparlanmalıydı…

Herkesin başına gelebilirdi bir kere. Sanki anneler parklarda birbirleriyle muhabbet etmiyorlar mıydı? Nesi kötüydü ki bunun... Hayal etmeye çalıştı:

'Kızı hastane koridorunda… Kadın olanları anlatıyor…
-Biz babanızla bankta oturuyorduk, sizinle tanışmak istiyordum ne zamandan beri. O sırada Can diğer çocuklarla kaydıraktan kayıyordu. En tepedeyken sıradaki çocuk itmiş herhalde, tam göremedik ama. Neyse ki ben emekli hemşireyim, yanına koştum ve kımıldatmalarına izin vermedim 112 gelene kadar…
-Nerede o, nerede?
-Konsülte ediyorlar içeride, sağ ayak bileği şişti, bilemiyorum kırık mı çıkık mı, kendine geldi ambulansta, sol kolunun çok acıdığını söylüyordu.
-Kafasını çarpmış mı, belinde bir hasar var mıdır? Bu sözlerle yıkılıyor genç kadın en yakın bekleme koltuğuna ve devam ediyor hıçkırarak:
-Babam nerede? Babam nerede?
-Beş on dakika evvel buradaydı. İhtiyaç görmeye gitti herhalde. Gelir biraz sonra, diyerek oturuyor yanına ağlamasını durduramayan genç annenin ve sarıyor kollarıyla hıçkıran omuzları gayri-ihtiyari.


Kaç zaman sonra bilinmez bir doktor görünüyor iletişime kapalı melun kapıdan. Hemen asılıyorlar tabii yakasına…
-Can Korkmaz'ın ailesisiniz herhalde. Sağ ayak bileği ve sol kolunda kırıklar var. Şimdilik tespit ettik ancak yakın bir zamanda ameliyat da düşünebiliriz. Kafa travması şüphemiz var, filmlerini çektik, şimdilik yoğun bakımda izleyeceğiz.
-Görebilir miyim? Feryadı fısıltı şeklinde çıkıyor annenin boğazından.
-Bir saat içinde alırız sizi beş on dakikalığına. Hemşireler şu anda monitörize diyorlar hastayı, diyor ve ayrılıyor yanlarından Doktor Bey.


-Her şey düzelecek merak etme, kolundan destekleyerek oturtuyor bir nebze rahatlamış anneyi Emekli Hemşire Necla Hanım ve yandaki kahve makinesinden iki sıcak kahve alarak, tutuşturuyor birini genç kadının eline.
-Babam nerede kaldı ki?
-Böyle bir zamanda tanışmayı hiç aklımdan geçirmedim inanın ki… Babanız muhteşem bir insan… Sadece altı aydır beraberiz ama O'nu, sizi ve Can'ı, gözleri dolu dolu devam ediyor,
-sanki yıllardan beri tanıyor gibiyim, hiç sahip olamadığım ve hatta benim olabileceğini hayal bile etmediğim ailemsiniz artık, bana gönderdiğiniz o şık bluzu inanın kullanmaktan bile imtina ediyorum… Emin olun, sizin korkularınızdan bahsetti biraz, devam ediyor giderek daha bir iştahlanarak,
-benim kimsenin yerine geçmek gibi bir niyetim yok, olamaz. Benim de annem vefat etti genç yaşta, çok çektim üvey anne elinden…
Can'ın annesi acıdan uyuşmuş şekilde yudumlarken verilen kahveyi, ağzı açılıyor önce bir hiç kapanmamacasına, sonra afallamış gözlerini döndürüyor yanında oturan ve ellerini tedirgin bir şekilde birbirine kenetlemiş, duygularının içinde kaybolmuş bu saf kadına… Yavaş yavaş akıl imbiğinden süzülüyor kadının hikayesi… Annesine 'Anneler Günü' sebebiyle aldığı ama bir beden küçük gelen pullu bluz mudur bahsi geçen anlamlı hediye? Kendisi tarafından gönderilen sözde müstakbel cici annesine… Babasına teslim ettiği fişiyle, mağazaya iade edilmek üzere… Haftanın olabilse sekiz gününe çıkarılabilecek torun gezintileri… Annesinin ve kendisinin kapı eşiğinde dede ile torunun koştura koştura uzaklaşmalarını hayran hayran seyredişleri… Babasının geçmiş yıllardaki eni sonu gelmeyen hovardalıkları… Annesinin hep affedişleri, hep unutuşları… '

.
.
Güzel kadındı Necla diğerleri gibi. Kazanovaydı işte o, kimisinin yuvarlak hatları hoşuna giderdi, kimisinin erkeksi tavırları, güzel kokuya hiç dayanamazdı bir de. Güzel kadındı Necla da diğerleri gibi ama çenesi durmuyor hatunun. O güzel ağız ve dudaklar biraz da susmayı bilse öyle böyle evde kalacak kadın değildi Nejla Hanım. Fazla yıpranmadan, erkenden emekli olmuş bir kere, bacaklar halen sütun gibi, taş gibi velhasıl, doğurmamış dokumamış… Daha yeni sevişmeye başlamışlardı… Ne uğraştırmıştı onu aylar boyu…
.
.
-Beyefendi! Beyefendi! İyi misiniz? İyi misiniz?
Kapı çalınıyordu, pastanede tek tuvalet vardı. Kapıdaki müşteriler muhtemelen garsonlardan birini çağırmışlardı. Heyecanla toparlandı, birkaç kez daha sifonu çekti göstermelik, öksürdü akabinde doğal sürece döndüğünü kendine hatırlatma amaçlı ve hafif terli bir gülümseme ile karşıladı kapının dışındakileri:
-Affedersiniz, malum havalar sert gidiyor biraz, üşütmüşüm de… Tekrardan özür dilerim beklettiğim için. Sıradaki genç ve tombul kıza da ayrıyeten laf atmayı ihmal etmedi kaşla göz arasında:
-Dışarıda böyle genç ve güzel hanımların beklediğini bilsem hiç girmezdim içeriye…
Kız da sempatiyle gülümsedi yaşlı adama. Ancak bir iki saniyelik rahatlama sonrası kaygıları bin misli şiddetle üşüştü beynine. Pastaneden çıktığında, gözleri kilitlendi caddenin karşısında dikilen hastane kapısına. Girmeliydi oradan içeri ve ödemeliydi ödenmesi gereken bedeli. Karar verince rahatlayıverdi birden. Kaç kadınla gönül ilişkisi olmuştu, kimler gelmiş kimler geçmişti, hiç hesap tutmamıştı. Şimdiden sonra da tutmaya niyeti yoktu. Zekiydi o, kıvraktı ve çok yetenekliydi; minareyi önce çalar, kılıfı sonra uydururdu. Kadınların hayran olduğu o dik duruş kuşatıverdi gölgesini, kendinden emin ve sağlam adımlarla yöneldi acil kapısına doğru.
.
.
.
.
.
.
-Dede… Dede… İyiyim ben bak. Hadi ama Dede! Uyan artık!
Can'ın körpe ve yumuşak ellerinden tüm vücuduna tatlı bir yaşam sihri yayılıyordu. Gözlerini zar zor araladı.
-N'ooldu? Bana?
Şaşkınlıkla bakındı içinde uyandığı hastane odasına.
-Geçti Baba. Bir aydır buradasın. Ama merak etme sen. Sakin ol.
.
.
.
.
Can ile oturdular beraber çocuk parkında müdavimi oldukları banka. Yaşlı adam elindeki poşetten bir mendil açtı aralarına ve beraber zevkle yemeye başladılar anneannenin hazırladığı sağlıklı kumanyayı.
-Buraya geldiğimizde bir teyze de geliyordu, hatırlıyor musun?
İyileşme sonrasında hiç konusu açılmamıştı Nejla Hanım'ın. Kazanova yine dört ayak üzerine düşmüştü yani. Ancak parkta da görmeyince dört beş aydır, merak eder olmuştu.
-Annem bu konuda konuşmamam gerektiğini söyledi ama çok üzüldüm ben.
-?
-Sana sır olarak versem saklar mısın?
-Bana her zaman sonuna kadar güvenebilirsin. Dedeler ne için vardır zannediyorsun?
-O teyze var ya…
-Evet…
-O teyze hem beni kurtarmış hem seni…
-Nasıl yani?
-Ben düşünce kaydıraktan, ilkyardım olarak gerekeni yapmış, sonra hastanede annemle anneannemi yatıştırmış, sonra seni bulmak için dışarı çıktığında, sana otobüsün çarpmasını engellemek için yola atlamış…
-…
-Ama O oracıkta ölmüş… Ben onu çok seviyordum biliyor musun dedeciğim?