Sevecen bir hareketle örttü annesinin üstünü. Üç yıl olmuştu bu illete tutulalı. Tanı konulur konulmaz karşısına alıp konuşmuştu kızıyla.
'Ayşen kızım' demişti; 'Biliyorsun anneannen de Alzheimer hastasıydı. Ben bu meretin gidişatını çok iyi biliyorum, ve senin de benim çektiklerimi çekmeni istemiyorum. Söz vermelisin bana.
'Ne sözü? Anne! Sen neden bahsediyorsun… Hem o yıllar öncesiydi, tıp ve bilim çok gelişti artık…'
Bitiremeden lafını annesi devam etmişti.
'Bak kızım, bir gün gelip de, seni ve biricik torunumu hatırlamadığım anda, gerekeni yapmanı istiyorum. Bir ot olacaksam bu dünyada, gerçekten toprağa karışıp diğer otlarla, böceklerle, canlılarla birleşmeyi yeğlerim.
'Anne! İnanmıyorum sana… Ne demek istiyorsun… Nasıl yani…
Ne sorularını duymuştu annesi, ne sorularının ardındaki feryadını. Gözlerini dikmişti gözlerine, sevgiyle, kararlılıkla ve metanetle, kapatmıştı Ayşen'in tüm çıkış kapılarını.
'Ben, sen istesen yapardım.' demişti. 'Söz ver bana.'
Bir aydır, belki daha fazlası, Ayten Hanım tanımıyordu artık kızını. Arada altına kaçırıyordu. Arada bebek gibi ağlıyordu. Bir iki kez evden kaçtığı da olmuştu. Girip çıkarken sokak kapısını kilitliyorlardı.
Akşamüstü dörtte iki uyku hapı vermişti, sessiz sitemsiz uyuyordu annesi. Kızı da bir okul arkadaşıyla dışarı çıkmıştı alışverişe. Perdeler kapalıydı ancak batmak üzere olan günden, loş bir huzme sızıyordu içeriye. Annesini uykuya dalarken seyrettiği yanı başındaki koltuktan kalktı yavaşça. Bir sıcaklık yayıldı vücuduna birden. Bir iki saniye içinde titremeye başladı bu sefer: eli, ayağı, çenesi, her yeri zangır zangır titriyordu. İçinden binlerce ses haykırıyordu aynı anda:
-Yaparsın!
-Yapamazsın!
-Yapmalısın!
-Yapabilirsin…
-Karar verdin…
-Sözünü tutmalısın...
-Sadece iki üç dakika, sadece iki üç dakika, sadece iki üç dakika….
-Onun isteği bu, onun isteği bu…
Yavaşça kaldırdı annesinin başını ve yastığını çekti altından. Kendi göğsüne yasladı önce, sonra eğildi üzerine doğru nefesinin sıcaklığını hissedene dek yaklaştı yaklaştı ve yastıkla beraber tüm üst gövdesini bıraktı annesini yüzünün üzerine. Bir hırıltı duydu bir iki saniye içinde, sonrasında ise kapana kısılmış bir kaplana dönüşüverdi yastığın altındaki yaşlı ve yorgun vücut. Çırpındı çırpındı çırpındı… Kapının açıldığını hiç duymadı bu arada, sadece belinden çekilip savrulduğunu hissetti, yatağın ayakucuna doğru. Gözyaşlarıyla mühürlenmiş göz kapaklarını açmak istemedi. Uzaklardan Özge'nin sesi yankılanıyordu kulaklarında:
-Anneanne! Anneanne! İyi misin?
Gözlerini açınca ilkin Özge'nin kızgın ve suçlayıcı bakışlarıyla karşılaştı. Bir şeyler söylemek istedi ama yatakta oturan annesinin siluetini fark edince afallayıverdi. Saçı başı dağılmış boş gözlerle oradaydı işte, yaşıyordu hala.
'Ayşen, kızım, ağzım dilim kurumuş, çok kötü bir rüya gördüm galiba. Bir bardak su getirir misin?'