Hep bunu istemişti. Artık 'çok güzel'di. Herkes ona gıpta ile bakıyordu ve nadide 'beştaş'ı elinin en küçük hareketiyle eşsiz pırıltılar saçıyordu.
Çooook değerli hissetti kendini.
-Ayy Nalannn, çok harika görünüyorsun, nasıl böyle 'fit' kalıyorsun kızım sen yaaa?
-Bildiğiniz şeyler, özel antrenörle spor falan… Ağzını olabildiğince yayarak ve dolgulu dudaklarını öne çıkararak cevap verdi şişkoya.
-Ayy ben de gidiyorum 'reformer'a ama…
-Tabii beslenme düzenine de dikkat etmek gerekiyor.(Geceleri aç aç uyumaya çalışmaktan bahsediyordu aslında).
-Cildin de mükemmel duruyor. Eskiden ne çok sivilcen vardı?
-O kadar da fazla değildi. Ergenlikten sonra hepsi geçti. (Anlaşılan Amerika'dan getirttiği son fondöten fazlasıyla işe yarıyordu. İçten içe bayağı bir keyiflendi.)
Ezik lise arkadaşının muhabbeti pek açmadı güzelimizi. Zarifçe bir mazeret uydurup yandaki neşeli gruba yöneldi.
-Nalan?
-Ayy inanmıyorum.
-Ne zaman döndün İstanbul'a?
Popüler üçlünün tüm dikkatinin O'nun üzerinde topladığını gördü ve iyice zevklendi.
-Vay be, metamorfoz geçirmişsin resmen. 'Plazma' yaptırdın değil mi?
-Onlar çok demode oldu. Koç estetisyenim tavsiye etmiyor. Hem sonradan şiddetli yan etkileri görülüyormuş. Ben Belçika'da 'Ultherapy' seansı alıyorum arada sırada… Eee, sizler neler yapıyorsunuz bu arada?
O neydi ki? Attığı taş hedefi on ikiden vurmuştu. Aslında henüz kendisi de uygulatmamıştı ama Belçika'da bu yeni yöntemle cilt gençleştirme yapıldığını bir yerlerde okumuştu. Havalı Belma bir gol atmak istemişti ama top direkten kendi kalesine yönelmişti.
-Ben yoga yapıyorum çoğunlukla, çok iyi geliyor…
-Aaaa, pilatesi hiçbir aktiviteye değişmem, diyerek söz aldı bir diğeri.
-Ben iki yıldır 'AquaBallet' yapıyorum kızlar, çok efektif, dedi Nalan. Ardından:
-Yaaa bildiğiniz su balesi işte, diye ekleyerek yumuşatmaya çalıştı ölümcül darbelerini.
.
.
.
.
'…… Lisesi'nin 15. Yıl Mezunları Toplantısı', yukarıdakilere benzer zaferlerle kutsandı Nalan Hanım için: Ev konusunda… İş konusunda… Araba konusunda… Koca konusunda… Para konusunda (aslında en önemlisi bu idi tabii). Öyle bir hava attı öyle bir hava attı ki, hiç hatırlamadıkları bile onunla yakınlık kurmak için kendi aralarında yarışmaya başlamışlardı. Biliyordu ki önümüzdeki günlerde bu zafer takipçi sayısında en az % 2'lik bir artışla taçlanacaktı.
Eve dönme zamanı gelmişti. Buluştukları otelin kapısında spor üstü açık arabası onu bekliyordu. Arabayı özellikle valeye park ettirmiş ve giriş kapısına getirmesini istemişti.
-Bye byeeeee! En çocuksu ve en şımarık ifadesini takındı ve nadide 'beştaş'lı elini ufaktan salladı eski arkadaşlarına gaza dokunmadan evvel.
.
.
.
.
Eve vardığında akşam olmuştu. Ayşe çıkmak üzereydi.
-Sofrayı hazırladım Nalan Hanım. İsterseniz kalıp servis yapabilirim, dedi yetenekli aşçıları.
-Yok yok. Ben hallederim, diyerek cevapladı ve gönderdi kadını.
Arif'le bir daha bu yüzden kavga etmeyecekti. Kocası evde yabancı birini görmek istemiyordu… Artık kendi de istemiyordu. Kaderini kabullenmişti kısacası. Her şeyin bir bedeli olduğunu biliyordu ve bu bedeli ölene dek ödemeye kararlıydı.
-Ben gecikeceğim, işim çok, yemeğini ye istersen bebeğim, ben dışarıdan bir şeyler atıştırırım, telefondaki sesi her zamanki gibi yalan kokuyordu.
-Çok yorma kendini tatlım... Alışveriş yaptım bugün, demesine fırsat kalmadan kapandı telefon.
'Öküz n'oolcak…' diye geçirdi içinden, ancak duruma sinirlenmek yerine rahatlamıştı. Kim bilir kimin canını yakıyordu şimdi.
Çok yorgun hissetti kendini. Yemek yemek istemiyordu. Yatak odasına geçti ve yeni aldığı cüretkar çamaşırları denemeye koyuldu. Kırmızı dantelli takım biraz küçüktü sanki. Değiştirse miydi? Birden aklına geldi. Uyku hapını unutmuştu. Yatma vakti yaklaşıyordu. Rahat bir gecelik giydikten sonra makyajını temizlemek üzere geniş aynalı komodinin önüne oturdu. Boynunu, dekolte bölgesini ve yüzünü, koyu fondöten tabakasından katman katman temizlemeye başladı. Haklıydı ezik şişko. Yüzünde halen o kahrolasıca sivilcelerin delikleri mevcuttu. Belçika'daki klinikten bir randevu alsa iyi olacaktı. Boynu ve dekolte bölgesindeki şu çiller de bir türlü azalmıyordu. O kadar güneş koruyucu kullanmasına rağmen. Sol gözaltı?
Neyse o geçmek üzereydi, hafif sarımsı yeşilimsi bir renk değişikliği kalmıştı sadece. Öküzün damarına basmıştı kendi de. 'Yat altına, başka şey düşün… Neyin eksilir?' kendi kendine konuştuğunu fark etti. Aynı anda gözleriyle birleşti gözlerinin aynadaki aksi. Çırılçıplak hissetti bir uçurumdan aşağı yuvarlanırcasına. Neyse ki sadece bir iki saniye sürdü bu duygu durumu. Saç fırçasını kavrayan eli giriverdi bildik ayna görüntüsüne, nadide 'beştaş'ı her zamanki gibi eşsiz pırıltılar saçıyordu.
Hep bunu istemişti. Artık 'çok güzel'di. Herkes ona gıpta ile bakıyordu.
Çooook değerli hissetti kendini.