Dizlerinin dibinde, kedi misali oturuyordu. Çok seviyordu onu. İyi ki mezuniyetle beraber, fakültedeki çok bilmiş sevgilisini terk etmiş, bıraktığı yerde onu bekleyen ilkokul aşkına geri dönmüştü. Karısı, çocuklarının annesi, evinin eşsiz çiçeği… Ufak tefek, nazik, naif, pembe beyaz, aradığı her şey ondaydı… Arada bir tırnaklarını çıkarmıyor değildi tabii, tüm kediler gibi… Ama uzatmazdı hiç… Öyle bir munis kadındı sözün kısası sevgili karısı…

Aslında uzatabilme şansı hiç yoktu.

Kocası üniversite mezunuydu o zar zor liseyi bitirmişti. En başta seks olmak üzere her konuda ondan daha fazla bilgi ve görgü sahibiydi.

İkisi de çalışıyordu ama eşinin maaşı onunkinin iki katı kadardı.

Eve giren para dolayısıyla tüm bütçelerinin kontrolü kocanın elindeydi.

Kadın minyon ve çok güzeldi ama erkeğin göbeklisi makbuldü.

Kadın fakir bir aileden geliyordu, ona kim destek olurdu ki?

Zaten çocuklarını babasız koymaya vicdanı elveremezdi.

Hem kocası ona bir kez bile el kaldırmamıştı.

Konu komşunun yüzüne nasıl bakardı?

Hem o isteyerek evlenmemiş miydi?

.

.

.

.

Dizlerinin dibinde, kedi misali oturuyordu. Akşam yemeği sonrası beraber çay içiyorlardı. Büyük kız ders çalışmaktan yorulmuş, şiş ve kızarık gözlerle attı kendini bir koltuğa:

-Offf, çok yoruldum artık. Bitsin artık bu sınav stresi.

-Sana biraz süt ısıtayım da uyu biraz. Yeter artık mahvettin kendini, dedi kaygılı gözlerle annesi ve genç kızın göz temasıyla onayını alınca kalkıp mutfağa yöneldi hemen.

-Bakma sen annene. Çalışabiliyorsan devam et, dedi baba sessizce ve bir sır paylaşırcasına göz kırptı kızına.

-Tıbba girsen fena mı olur… Benim gibi doktor olursun. Hem hayatı boyunca kimseler ezemez benim akıllı kızımı…